Sarı lira hayatlar…

İlk ondan duymuştum “yavaş şehir/yavaş hayat” kavramını. Belki insanların bu kadar savrulmadığı zamanlar olduğundan, daha tanışmamıştık böylesi kavramlarla. “Bahçeli ev” hayalimi anlatırken tavsiye etmişti “yavaş” hayatı. Kansere yenik düşen, ailesinin, dostlarının, meslektaşlarının göz bebeği Mimar Mehmet Vahip’i ölüm yıldönümü dolayısıyla geçtiğimiz hafta kabri başında andık sevenleriyle birlikte. Ömrü yetseydi belediyelerden önce öncülük edecekti yavaş şehirlere, daha da önemlisi yavaş yaşamlara. “Bal yapmaz arı” misali hep … Okumaya devam et Sarı lira hayatlar…

Arkamıza bakmadan geldik… Kendimize yabancılaştık…

Filmlerde görmüştüm herhalde, çünkü köyüme medeniyet erken gelmişti. Ama gerçeğini ilk kez görüyordum. Göbeğine kadar sakallı, vahşi, kapıları vurup evlere giren, buzdolaplarını kırarcasına açıp kafalarına su diken kaba adamlarla ilk o gün tanışmıştım. 20 değil, sanırım 22 Temmuz’du. Çünkü küçük köyümün kadını/erkeği av tüfekleriyle bir kaç gün “direnmişti” köyü basan EOKA’cılara. Aç, vahşi militanlar küçük beynime kazınmış iyice; çok şeyi unutmama karşın onları hâlâ bugün … Okumaya devam et Arkamıza bakmadan geldik… Kendimize yabancılaştık…

Aklımızı alıp götürüyor…

Sürekli e-posta yazmanın ve mesajlaşmanın, IQ’da ortalama 10 puanlık düşüşe neden olduğu saptanmış University of London tarafından yapılan araştırmada. Sürekli mesajlaşmanın bilişsel kapasiteyi esrar içmekten 3 kat daha fazla gerilettiği de ortaya çıkmış aynı bilimsel araştırmada. Azap halini alan Lefkoşa trafiğinde çift şeridi üçleyen kadın sürücü, çoğunluğu oluşturan gergin sürücülerin kornalarına, sinirleri bir miktar alınmış olanların manalı bakışlarına rağmen kayıtsızlığını sürdürünce sağlık sorunu olabileceğini düşündüm … Okumaya devam et Aklımızı alıp götürüyor…

4 asırlık ayak izi; SEVERİS

İlk olarak “Özgür Adımlar” röportajımda Sadiye Destur’dan dinlemiştim Rita Severis’in çalışmalarını. Kıbrıs halk oyunları kıyafetlerini dikerken tarihi/geleneksel figürlere nasıl ulaştığını anlatırken, adanın bu köklü ailesinin Kıbrıs kültürüne ilişkin çalışmalarından nasıl yararlandığını anlatmıştı. Hatta davetli olarak katıldığı seminer ve toplantılardan, bilgi paylaşımından, evine yapılan ziyaretlerden bahsetmişti. Sonra bir gün sevgili Mete Hatay  “mutlaka görmeniz gerekir” demişti de, galiba işin ciddiyetine varmamıştık. Ta ki dün gece liderlerin … Okumaya devam et 4 asırlık ayak izi; SEVERİS

Hiçlik haline doğru…

“… Beş yaşında idim. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Bir tane yere düştü. Babaannem eğildi, aramaya  başladı. Sağa bakıyor, sola bakıyor, bulmaya çalışıyordu. Çocukluk iste, ‘Aman babaanne’ dedim. ‘Bir pirinç tanesi için bu kadar caba harcamaya, yorulmaya değer mi?’ Rahmetli öfkeyle doğruldu. ‘Sen oturduğun yerden ahkâm  kesiyorsun’ dedi. ‘Hiç pirinç üretilirken gördün mü? İnsanlar ne kadar zorluk çekiyorlar. Bir pirinç  tanesinde  kaç insanın göz nuru, alın teri, … Okumaya devam et Hiçlik haline doğru…

Gumbaro’luk zamanı… 

Bu topraklarda hayat kurmaya çalıştığımız yıllardı, 1980’li yılların sonu. Daha henüz anne/babaların ev-eş-iş tümü bir yerde her tür imkanı hazır sunmadığı yıllar. Belki göçmenlik koşullarının devam etmesinden, belki “kendi ayaklarımız üzerinde durma” kültürümüzden ve üniversite yıllarında edindiğimiz mücadele azminden; neslimiz gibi kendi yağımızla kavrulmaya çalıştığımız yıllar. Üniversite sonrası karnımda bebekle bir yandan iş, bir yandan ev arayışı. Elde avuçta yok, iş aslanın ağzında. “Devletin varlığı … Okumaya devam et Gumbaro’luk zamanı… 

Kifayetsiz muhterisler

Sosyal medyayla birlikte ünlenen “kifayetsiz muhterisler” araştırması sanıldığı gibi KKTC’de değil, Amerika’da yapılmış. İki psikoloğun imzasını taşıyor. Üstelik bu iki uzmana 2000 yılında psikoloji alanında nobel ödülü kazandırmış bir araştırma. Justin Kruger ve David Dunning tarafından yapılan, kendi adlarını taşıyan araştırmanın teori yanında, New-York’taki Cornell Üniversitesi’nden 45 öğrenciye  uygulanan alan çalışması da var. Dünyanın farklı coğrafyalarında, farklı kültürlerde “cahil cesareti” adıyla da büyük ilgi gören … Okumaya devam et Kifayetsiz muhterisler

Makyavelist gonga…

İtalyan düşünür Makyavel’in adını elbette duymuştum herkes gibi, ama adıyla anılan felsefesini belki odaklanmadığımdan ancak bir tartışma sonucu öğrenmiştim yıllar önce.  “Magyavelist” demişti biri ötekine aşağılamak için ve açıkçası, internet araştırmasının ardından öğrenebilmiştim anlamını. Meğer “amaç için her yol mübah” diyenleri anlatıyormuş bu ifade… Her şer’de bir hayır var misali; yaklaşık altı asır önce yaşamış bu düşünürü ve felsefesini daha yakından incelemek için motive oldum … Okumaya devam et Makyavelist gonga…

İyi ki konuştu…

Kıbrıs Türk siyasetini yeniden biçimlendirmeye aday Cumhurbaşkanlığı seçimini yeterince tartışmadan, gürültüden uzak irdelemelere fırsat bulmadan “yavru-ana” gündemiyle sarsıldı ülke. Hatta bölge… Türkiye Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan’ın alışılmış lisanı bomba gibi düştü ülke gündemine. “Kardeş” tanımlamasına karşı çıkarak diplomatik olmayan uslubuyla “ana-yavru” ilişkisine vurgu yapan açıklaması, sadece adada değil, Türkiye’de de gündem oldu. Yeni Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Türkiye medyası aracılığıyla hızla gelen yanıtı ise Kıbrıs Türkü’nün … Okumaya devam et İyi ki konuştu…

“GAZETECİLİK TEMAS VE MESAFE MESLEĞİDİR…”

Mahkeme koridorunda karşılaşmıştık lise arkadaşımla, yıllar önce. Aslında cübbesinden anlamam gerekirdi. Ama ya anlamadım, ya düşünmedim; emin değilim. Patavatsız Kıbrıslı edasıyla “napannn… “ diye gürlemiştim mahkeme koridorlarında. Özlemle selamlaşacağımız zannıyla! Ama o; sevimli olmaya da çalışmadan terslemişti beni. “Burası mahkeme koridoru ve ben bir yargıcım” diyerek sadece tokalaşmış, mesafe koymam gerektiğini “hissettirmişti”. Demek istediğini, tavrını ancak yıllar geçtikçe ve adalet dağıtanlarla kanaat önderlerinin “mesafeli” duruş … Okumaya devam et “GAZETECİLİK TEMAS VE MESAFE MESLEĞİDİR…”